Eser Sıra Numarası: 160220eser25
EKSİK PARÇA
Önümde bir sis var, hiç kalkmayan ama arada bir dağılan. İçimde bir
bıkkınlık var, nereden geldiğini bilmediğim, ama nedenini bildiğim. Kızgınlıkla
kırgınlık karışmış hep. Hangi duygunun hangi zamana ait olduğunu
kestiremiyorum. Bazen her şey bir gökkuşağı, bazense bir iğne oluveriyor
insanın hayatında .Ancak insanın değerli tek bir gününü siyah geçirebilme
ihtimali olduğunu düşünmüyorum. İnsanoğlunun siyahı, mutluluğun dozunu
ayarlamak için, araya serpiştirdiği bir renk olarak görüyorum.
Bir insan hayal kurmuyorsa, hedefe yürümüyorsa,
hayatta önemli bir yere gelemez. Bizim için her şeyin çıkmaza girdiği bir
zamanda, etrafımız karanlıkken, sadece tek bir kozumuz vardır, yenilmemek için
o an hayata: Hayal gücümüz. Evet,etrafta ışık olmayabilir. Önemli olan kafanın
içindeki ışığın sönmemesi. Unutmayalım ki, hayaller umuda yolculuktur.
Hayal... Gökyüzünü ya da denizi seyrederken
kurduğumuz hayaller... Onlar, erişilmesi zordur, özeldir. Denize bakmak,
yüzmekle eş değerdir bazen, gökyüzüne bakmaksa, uçmakla. Marifet olayı
yaşamakta değil, yaşamadan hissedebilmektedir.
Gelecekte ne durumda olacağımız merak
konusudur. Hep gelecek için çalışırız, onun sayesinde bugün dayanıklıyızdır.
Bir sonraki günü erken görmek hatadır. On yıl sonrayı geç görmek gibi bir şey
bu. Geleceği çok düşleyip bugünü unutmaksa daha büyük bir hata.
Günümüz gençliğine bakıldığında, büyüklerin
görüp de şikayetçi oldukları şey nedir? Gençlerin sürekli bir şeylerden
sıkılmışlığı, mutsuzluğu. Bence bu durumlara normal yaklaşmaya çalışmalıyız.
Çünkü teknoloji geliştikçe insanların beklentisi de artmakta. Beklentiler...
İnsanı mutsuz eden de bu zaten. İstekleri... Her gün yeni şeyler
bulunuyor. İnsan zekası hiç durmuyor. Belki ilerde teknoloji doruklarda,
insanlık eteklerde olur. Bilemeyiz. Sorunlarımızdan bir diğeri kararsızlık, karamsarlık
da diyebiliriz. Kararsızlığın sonunda hep bir pişmanlık bekler bizi. Karar
veremeyince anı da yaşayamayız. Sonra, yaşamadığımız o an eksikliklerimizden
olur.
İşte biz bugünün gençleri olarak daha
kararlı, daha dinamik, eğitim sistemimizin bize vermediği uygulamalar ve
pratiklikle ileriye bakabiliriz. Bunlar olmazsa, ilerisi hep karanlık, çıkmaz
olur. Çıkmaz sokaktan tek çıkış ise aksi yöne gitmektir. Yani kaçmak. Ülkemizde
yaşanan beyin göçleri buna örnektir. Bizler bu ülkenin birer meşalesi olarak
bence kaçmamalı, sönmemeliyiz.
Bizi diğer varlıklardan ayıran şey nedir? Cevap
yine, hayal gücümüz. Peki bunu yeterince kullanabiliyor muyuz? Belki az, belki
çok, belki gerçekleştirmek, belki gülümsemek için, ama mutlaka hepimiz hayal
gücümüzü kullanırız. Düşününce, asıl sorunun kullanıp kullanmamak değil de,
uygulayıp uygulayamamak olduğunu fark ettim. Ülkemizde bir anket yapılsa herkes
görecektir ki, hayallerin çoğu, beynimizde hapis yatan birer mahkumdur. Bu
mahkumlarsa uygulayamadığımızın bir kanıtıdır. Hayallerimize ve fikirlerimize
atılan her kelepçeyle biraz daha aynılaşıyoruz. Bu çok ağı bir ceza.
Aynılaşmak... Buna basit bir örnek okullardır. Orada farklı şekillere girmemiz
gerekirken, hepimizi aynı kalıba dökmeye çalışıyorlar. Eğer ki hepimizin bir
kalıptan çıkmasını istemiyorsak, hep beraber, aynı anda hayallerimizin
kilitlerini açalım. Çünkü fikirlerimiz yaşamayı gerçekten hak ediyor.
Görmemiz gereken şu ki: Hep geleceğe
bakmamalıyız. İnsanlar şunu anlamıyor çünkü: Şimdinin elleri bizi sımsıkı
kucaklarken, asla geçmiş ya da gelecekte yaşayamayız. O yüzden gelecek
aklınızın bir köşesinde hep bulunsun ama siz şimdiyi hissetmeyi hiç unutmayın.
Çünkü anı yaşamayanlar, hep bir parçası eksik kalanlardır.